Keyifli Okumalar dilerimmm!
Üçüncü Bölüm – Geçmişin İzleri
ALEV
Geceyi alıp götürmüşlerdi. Bana da birkaç şey söyleyip yalnız bırakmıştı. Bir terslik vardı, böyle olmamalıydı. Söylediği şeylere diklat etmemiştim. Uzun zaman sonra ilk defa kendimi, birini tehlikeye attığım için berbat hissediyordum. Sanırım o da artık benden nefret ediyordu. “Kurallar çiğnenmek içindir.”cümlesinin bir kez daha saçmalık olduğunu anlamıştım. Artık anlamak istemiyordum. O kurallara uymak istiyordum. Ama her seferinde birini çiğniyordum. Her zaman başıma dert açmasalarda arada oluyordu böyle. Aniden odaya birilerinin girmesiyle düşüncelerim bölündü. Ellerinde yine iğne vardı. Anlamıyordum bu insanları, niye hep uyutma veya bayıltma dertleri vardı. Tepkisizce bekledim biraz uyumak zarar vermezdi. İğneyi hızlıca yapıp çıktılar. Bende kendimi zorlanmadan uykuya bıraktım.
____
“Hey, yeni gelen haydi uyan!” dedi, bir kız sesi. Kıpırdayamayacak kadar yorgundum. Gözlerimi aralamayı denedim ama başarısız oldum. “Kendini zorlamana gerek yok. Birazdan kendine gelirsin.” Aynı sesin sahibi dedi. Onu dinledim bekledim. Sesi çok sevecen ve sıcak geliyordu. Gözlerimi hafifçe aralayabildim nihayet. “Ah nihayet başarabildin!” kıkırdadı. Benim yaşlarımda bir kızdı. Siyah dalgalı saçları, mavi ile yeşil arasında kalmış bir göz rengi vardı. Hafif esmer teniyle çok güzeldi. Kızdan gözlerimi alıp etrafa bakındım. Harabe gibi bir odaydı. Cam yoktu havasız bir ortamdı. Sadece kapı vardı. Bomboş harabe bir oda. Odanın içinde küçük çocuklar. Çoğu yara içinde, kimisi ise hasta. İyi dayanabilmiş az kişi vardı. Yanımda ki kız “Adın nedir, ve buraya nasıl geldiğini hatırlıyor musun?” diye sordu. Cevaplamak için ağzımı açtım. Ama adımı, kim olduğumu hatırlayamadım. “Bilmiyorum.” demekle yetindim. Sahiden kimdim ben? Hatırlamayı denedim. Bir şeyler anımsayınca başıma ağrı girdi.
Aniden gözlerimi açtım. Az önce gördüğüm de neydi? Gördüğüm kız çok tanıdık geliyordu. Rüya mıydı? Yoksa… Gerçek mi? Anlam veremedim. Etrafıma bakındım. Aynı odadaydım. En son uyutmuşlardı. O zaman rüyaydı. Ama sanki gerçekti. Ayrıca gördüğüm kız neden Geceye neden bu kadar çok benziyordu? Sanki zihnimde bir şeyler birleşmeye çalışıyordu. Fakat başıma giren ağrı buna engel oldu. Bu defa ağrıyı yok saymaya çalışarak denemeye karar verdim. Unuttuğum bir şeyler olmalıydı. Gözlerimi kapadım. Ve yavaşça günümüzden geçmişe doğru hatırlamaya çalıştım. Hmm… Okul, antrenman, arkadaşlar ve de çocukluk. Hepsini hatırlıyordum. Aslında sadece çocukluğum yoktu, ortaokul öncesi yoktu. Hatırlamaya çalıştım ve evet ağrım şiddetlendi. İlkokuldayken ne yaşamıştım ki?
Bunları düşünmeyi bir kenara koyup Gece’nin nerede olabileceğini düşünmeye başladım. Göründüğü kadarıyla her zamanki yere getirmişlerdi. Ya da oraya benzer farklı bir yer. İlk seçenek işimi kolaylaştırırdı. Ellerimle ipi yokladım. Çok sıkı değildi, bu garipti. Normalde çok sıkı bağlarlardı. Bunu sonra düşünmeye karar verdim ve ipleri çözmeye başladım. Bir süre sonra ipleri çözdüm ve ayağımdaki ipleri de rahatlıkla hallettim. Odayı daha dikkatli incelemeye başladım.
GECE
Ne kadar süredir baygınım bilmiyorum. Odada ki iğrenç kan kokusuna da alışmaya başladım. Şişede ki sudan bir yudum daha aldım. Boş mideye su içince hiç iyi olmuyor ama mecburdum. Açtım ve yemekte olmadığından suyla idare ediyordum. Odanın diğer tarafına gidemiyorum. Gördüğüm manzaradan sonra o taraftan uzak durmaya karar verdim. Oda bunaltıcı gelmeye başladı. Nefes almak zor geliyordu artık. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hayatımın monotonluğundan şikayet mi ediyordum ben? Resmen rahat batıyormuş bana. Ne güzel bir düzenim vardı. Ne diye sıkıldım ki? Kendi kendimi azarlarken kapı açıldı. Bir dakika odada kapı mı varmış? Kesinlikle aptal olmalıyım. Hiç fark etmemiştim. Kapı açıldı ama giren kimse neden yok? Zorlukla ayağa kalktım ve yavaş adımlarla kapıya ilerledim. Kapının eşiğinde durup koridora bakındım. Kimse yoktu. Bu çok garipti. Odadan çıktım. Sol tarafa doğru yürümeye başladım.
Koridor kasvetli değildi. Gayet iç açıcıydı. Beyaz duvarlar, çiçekli veya deniz manzaralı tablolar, antika olduğunu düşündüğüm vazolar vardı. Hepsi şahaneydi. Evet bir süreliğine kaçırıldığımı unutup babamın eviymiş gibi gezmeye başladım. Etrafta kimse de yoktu, bu biraz saçmaydı evet. İlerlemeye devam ettim. Karşıma bir aile tablosu çıktı resimde çok hoş bir hanımefendi vardı. Gözleri kehribar, saçları kumral ve düzdü. Yanında bir çocuk vardı. Onunda saçları dalgalı ve kumraldı ama gözleri ela gibiydi. Yüz hatları biraz bana benziyordu sanki. Zaten annesiyle saçlarımız hariç çok benziyordum. İncelemeyi bırakıp sağ tarafa yöneldim. Biraz ilerledikten sonra aniden bi kapı açıldı. Olduğum yerde kalakaldım. Tanımadığım birinin çıkmasını beklerken Alev çıktı karşıma.
“Alev!” diye seslendim.
Alev bana döndü burda olmama şaşırmış olacak ki, “Nasıl çıktın?” dedi.
“Aniden olduğum odanın kapısı açıldı. Bende dışarı çıktım. Evet anlatınca saçma geliyor ama öyle…” dedim.
“Peki, bunu detaylı sonra anlatırsın. Şimdi gel benimle.” diyip bileğimi tuttu onunla birlikte yürümeye başladım. Yaklaşık 5 dakika sonra bir camın önüne geldik. “Ne yapacağız?”
“Atlayacağız.” dedi sakinlikle. Ona anlamsızca baktım. “Camdan mı atlayacağız?” dedim. Çok bekletmeden, “Sen isterden damdan atla ama burası daha alçak olduğu için burayı tercih edeceğim ben.”
“Önden buyur” dedi.
“Yapamam ben böyle bir şey. Ayağımı falan kırarım.” dedim.
Bıkkınlıkla nefesini verdi. “2. Kattayız bir şey olmaz ayrıca şuradaki çalılıkları görüyor musun? Oraya doğru atlayacaksın.”
“Ayrıca acele et.” dedi sertçe. Bende başka çarem olmadığını düşünerek cama oturdum. Asla ayakta atlamazdım. Kalbim delicesine atmaya başladı ve bende olduğum yerde durdum. Ardından arkamda bir el hissettim. Alev beni ittirmişti. Çığlık atmamak için zor durdum. Çalıların direk içine düştüm. Dallar batmıştı kollarım ve ayaklarım çizilmişti… Bir dakika boyunca nefes alıp vermek dışında hareket etmedim. Alev sessizce bağırarak, “Kalkmazsan üzerine düşerim!” dedi. O an duyduğum şeyle hızlıca kalktım. Tabii ki bu acı verici oldu. Ardından Alevde atladı. Benim aksime daha profesyonel atlamıştı. Doğrusu bende ittirilmiştim. “Beni takip et.” diye fısıldadı. Açtım ve bu kadar aksiyon bana fazlaydı. Zorlukla yürüyordum. Aksime Alev gayet rahat, hızlı yürüyordu. Belki de ona yemek vermişlerdir? Olabilirdi. Düşüncelerimi Alev’in konuşması böldü.
“Bu kadar yavaş olursan yakalınırız.”
“Açım bu kadar dayanmam bile mucize. Sana yemek vermiş olabilirler ama ben açlıktan ölebilirim.” dedim. Bacaklarımda çok derman kalmamıştı. Yorgun ve açtım. Ekstra midem de bulanıyordu.
“Bana yemek verdikleri falan yok, alışkınım ben. Çok çıt kırıldım olmaktan vazgeçip canın için hızlanmaya ne dersin? Ölmek istiyorsan ayrı tabii.” dedi Alev.
“İnsan olduğundan şüpheliyim…” diye fısıldadım kendime. Yol tenhaydı. Bir kaç koruma çıkmıştı karşımıza, ama Alev acımadan öldürmüştü. Bende onu takip ediyordum. Bizi tutan adamın Alev’e “Masum katili” demesi geldi aklıma. Korkmalı mıydım? Kesinlikle. Ama güvenmekten başka çaremde yoktu. Ya da vardı ama ben bilmiyordum. Öyle ya da böyle bu masum katilin peşine takılmış onunla gidiyordum. Konuşmadık yol boyunca. Ormanlık alana gelmiştik. Hava da kararmıştı. Kesinlikle ölecektik. Alev’e dönüp “Şimdi beni öldürecek misin? Yoksa ormanda ölecek miyiz?” diye sordum.
Kıkırdadı. “Seni öldürmeyeceğim. Ya da ölmeyeceğiz. İçin rahat olsun.”
“Çok rahatlatıcı konuştun ama bu ormanda gece ölmeyeceğimizden şüpheliyim. Ve açım ben.” dedim.
“Bende acıktım. Az bir yol kaldı. Biraz daha dayan.”
Sıkıntıyla nefesimi verdim. Başımla onayladım. “İyi madem hadi gidelim, bayılırsam taşırsın.” dedim. Gülümsedi. Ve hava tam anlamıyla kararmadan önce varma umuduyla yürümeye devam ettik. Ara ara durup dinlendik. Ve en sonunda bir kulübeye vardık.
” Geldik.” dedi soğukça. Bana çok dengesiz davranıyordu açıkcası anlam veremiyorum bu kıza.
” Nihayeeeet.” dedim. Alev, saksılardan birinin toprağını biraz eşeledi ve bir anahtar çıkardı. Ardından kapıyı açtı. “Buyur gel.” dedi eliyle içeriyi göstererek. İçeri geçtim. Alevde peşimden geldi. Işıkları yaktı. İkimizinde üstü berbat haldeydi, pijamalarla yaşadığımız olaylara bak. Cidden saçmalıktı. Alev bir dolaba yönelip eşya çıkardı. “Banyo şu gördüğün kapıdan geçince seni karşılar. Ve bunları giyebilirsin” dedi.
“Teşekkür ederim.”
“Karşılığını veriyorum teşekküre gerek yok ama fazla oyalanma duşta.”
“Hay hay efendim.” diyip, Alev’in bana verdiği kıyafet ve havluyu alıp duşa girdim. Saçımı iyice yıkadım, vücudumuda kirden arındırdığımdan emin olduktan sonra çıktım. Kurulanıp kıyafetlerimi giyindim. Saçımı da havluya sarıp Alev’in yanına gittim. Alev önüme ekmek arası koyup “Şimdi bunu ye, içeri duştan sonra yatak kuracağım orda yatarsın.” dedi. Başımla onayladım. Yaptığı ekmek arasını yemeğe başladım.
___
Alev duştan çıkmış. Yatağı hazırlayıp başka bir odaya geçmişti. Bende burda tek başıma yatıyordum. Yaşadıklarımın gerçekliğini sorguluyordum. Hayatım aniden ilginç ve tehlikeli bir hal almıştı. Hepsinin sebebi Alev’di denebilir. Aslında ona yardım etmem de sebep sayılabilirdi. Yorgundum gözlerim açık kalamıyor. Fakat beynim susmuyordu. Bir süre sonra düşüncelerimle uyuyakaldım.
ALEV
Bir şekilde patrona ulaşmanın yollarını düşünüyordum. Uzun süre burda kalmak aptallık olurdu. Ama zaten bizim ordan elimizi kolumuzu sallayarak çıkmamız da ayrı bir garipti. Gece onlardan biri olabilirdi. Ne kadar öyle olduğunu düşünmesemde, ihtimali vardı. Ve bugün o şekilde kaçışımız bir bakıma doğruluyordu beni. Kafam çok karışıktı. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Sabaha kadar uyumamazlık yapamazdım yine. Ama uymakta tehlikeliydi. Ne yapacağım konusunda kararsızdım.
Yatağa uzandım, gözlerimi tavana diktim. Ve bugün ki gibi hatırlamaya çalıştım. Ama beynime giren ağrılar buna engel oldu her zamanki gibi. Gözlerimi kapadım ve ağrının geçmesi umuduyla kendimi karanlığa bıraktım.
_____
Küçük olmama rağmen her zaman tek başıma giderdim okula. Evimiz yakın sayılırdı. Zaten ailemin sabah bana ayırabilecek kısıtlı vakitleri vardı. O yüzden tek başıma giderdim. Dönüşe de babam veya annem alırdı. Yine sıradan bir gündü. Bugünün tek farkı eve tek dönecek olmamdı. Biraz üzülmüştüm. Ama sorun değildi. Sonuçta işleri olmasa annem gelip alırdı. Zil çaldı. Eşyalarımı toparladım. Çantamı taktım ve bahçeye indim. Okuldan çıktım. Yavaşça yürümeye başladım. “Alev!” diye seslendi birisi. Ailemden biri demek isterdim ama ses tonu benzemiyordu. Arkamı döndüm garip biriydi. Siyah bir şapka, siyah bir gözlük takmıştı. Umursamamaya karar verip önüme döndüm. Bu defa hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Arkamdan bir el omzumdan tutup durdurdu beni. “Bekle ufaklık, beni baban yolladı.” dedi. Babam mı yollamıştı?
Bölüm Sonu
Okuduğunuz için teşekkür ederim! Yorumlarda fikirlerinizi belirtmeyi unutmayınız!