Bölüm 11- Croix Dükü (1)
Batı toprakları üzerinde iktidarı ele geçiren ve kısa sürede Güney’e kadar hakim olan Roem İmparatorluğu’nun çöküşü, kıtaya bir imparatorlar çağını getirdi.
İmparatorluk yedi parçaya bölündü: Whedon, Balto, Dristan, Osiria, Suikan, Arech ve Libadon. Her ülkeden imparatorlar, bölgelerini korumak için halkının sadakatini kazanmak için mücadele etti. Soylular ise kendi istekleriyle daha fazla şövalye ve büyücüye sahip olmak için çabalamak zorunda kaldılar.
Maximilian’ın babası Croix* Dükü de bir istisna değildi. İlk Croix Dükü, eskiden Roem İmparatorluğu’nun kraliyet ailesi üyelerine ait olan zengin bir Dristan ülkesi olan Okto’yu ele geçirmeyi başaran Whedon imparatorlarından biriydi. Croix Dükü, ele geçirdiği topraklarda büyük tahıl ambarlarını ve on binlerce serfi* ele geçirmek için nesiller boyu onlarca savaş verdi.
(Oberon Açıklamaları 1: Efenim normalde Cross Düküydü ama Croix yazmışlar. Neden bilmiyorum ama bende onlar ne yazarsa öyle devam edicem yani bizim Kötü Baba işte siz anlayın.
Oberon Açıklamaları 2: Serf ise derebeylik düzeninde toprakla birlikte alınıp satılabilen köle demekmiş. Bugün de yeni bir bilgi öğrendiğimize göre devam ediyoruz…)
Ardından, 30 yıl önce yedi ülke, linç* vakalarındaki katlanarak artan soruna karşı koymak için bir ateşkes anlaşması imzalayarak, çalınan toprakları Dristan’a geri vermesi için düke baskı yaptı. Zaten topraklarının yarısını kaybetmiş olan Croix Dükü,her çözüme açtı ve kısa sürede bir tane buldu.
*Ç/N: Linç, yargısız infaz veya yargılanmadan ölümle cezalandırma eylemidir.
Toprak kontrolünün meşruiyetini kazanmak için Roem ailesinden asil bir hanımla evlenecekti. Bir Roem bakire buldu ve onunla evlenmeyi başardı. O Aryan Roem Gorta’ydı. Evlilikleri sırasında, Croix Dükü evliliğinden çok memnundu.
Aryan, güzel yüz hatlarına sahip, itaatkar, nazik ve her şeyden önce, bir zamanlar tüm kıtayı yöneten kraliyet ailesinin doğrudan soyundan gelen iffetli bir kızdı. Bu nedenle, onunla evlenerek toprak anlaşmazlığından kurtulan Dük, derinden memnundu. Daha uygun bir eşleşme isteyemezdi.
Ancak çok geçmeden başka bir sorunla karşı karşıya kaldı. Bu, halef meselesiydi.
Tüm asil erkekler gibi, Croix Dükü de unvanını, geniş topraklarını ve değerli Croix kalesini mirasçısının miras almasını şiddetle arzuluyordu. Ancak evliliğin üzerinden neredeyse altı yıl geçse de Aryan, hayal kırıklığına uğratarak bir varis veremedi. Birden çok kez hamile kaldı ve birden çok kez, art arda gelen düşüklerle harap oldu.
Bu koşullar altında, Dük’ün kaygısı tarif edilemezdi. Servetine sağlıklı bir varis getirmek için her türlü çabayı göstermesine rağmen, on uzun yıl boyunca sadece hayal kırıklığı yaşadı.
Sonunda, belki de Tanrı’ya olan bağlılığından ya da tamamen onun iddia ettiğine göre sağlıklı bir çocuk doğdu. Maalesef bebek kızdı. Bunu öğrendiğinde Dük’ün hissettiği umutsuzluk ölçülemezdi. Bebek üç ya da dört yaşına geldiğinde ise artık öfkeyle doluydu. İşe yaramaz kız at sırtında bile duramıyordu!
Kızı büyüdüğünde, Whedon kraliyet ailesinin bekarlarından biriyle evlenip aralarında bir halef bulacağına dair ufacık bir umudundan ise vazgeçmişti. Ayrıca kızının konuşmasıyla ilgili bir sorunu vardı ki bu oğlu tarafından miras alınmasından korktuğu bir özellikti.
Engelli bir adam Croix ailesinin varisi sayılamazdı. Sadece sağlıklı ve hatasız bir çocuğun ailesinin onurunu koruyacağına kesinlikle inanıyordu.
Ancak Aryan, son nefesine kadar bir oğul doğuramadı. Sık sık yaptığı düşükler nedeniyle yorgunluktan ve komplikasyonlardan dolayı öldü. Bir haleften umudunu kesen Dük, Aryan’ın kuzenleri arasında yeni bir gelin seçti kendine.
Ancak, şansı aleyhine devam etti, çünkü kısa bir süre sonra ikinci karısı bir hastalıktan öldü ve ona bir kız daha kaldı. Sadece bu da değil, Croix ailesinin lanetli olduğu ve bu nedenle eşlerinin erken ölümüne neden olduğu söylentileri kıtada yayılmaya başladı. Bu, Roem ailesinin ona başka bir gelin vermeyi reddetmesine neden oldu. Uzun vadede, Croix Dükü’nün tüm umutlarını ve beklentilerini ikinci kızı Rosetta Croix’e bağlamaktan başka seçeneği yoktu.
Neyse ki Rosetta, ilk kızı Maximilian’ın aksine güzel yüz hatlarına, zekaya ve olağanüstü becerilere sahipti. Saygın bir aileyle evlinirse ve bir varis çıkarsa, Croix ailesinin üstün soyunu sürdürürken, geniş toprakları üzerindeki kontrolünü de elinde tutabilirdi.
Bu amaca ulaşmak için Dük hiçbir masraftan kaçınmadı. Mükemmel öğretmenler, yüzlerce hizmetçi, güzel kıyafetler, mücevherler… Rosetta’yı Whedon’daki en mükemmel gelin yapmak için ne isteniyorsa verdi.
Küçük kızına fazladan şımartırken, pek de yararlı olmayan ilk kızına ise böyle bir masrafı uygun görmedi. Bu nedenle, Maximilian her zaman ikinci plandaydı.
Hayır, ona tamamen bir yabancı gibi davransaydı daha iyi olurdu. Ancak durum tamamen böyle de değildi.