Like a Flower 20.Bölüm

Like a Flower 20.Bölüm

Önceki bölüm

-Bir gün, bu çocuğa bir fırsat verilmiş. Eğer ki, değerli bir şeyi çalarsa, ona gitme özgürlüğünü vereceklermiş. Eğer ki 3 gün içinde çalamazsa da o çocuğu hapsedecekler ve sonsuza kadar da acı çektireceklermiş.

Son..
.
.
.
.
.
.
.
Ruan Ji Lijuan, ağlayarak anlatılan masalı sonuna kadar dinledi. Bunun masal olduğunu hiç sanmıyordu. Bu masal Rong Yun’un hayatı olmalıydı. Oldukça da üzgün hissetti.

Ruan Ji Lijuan, yarım bir gülümseme ile Rong Yun’u sakinleştirmek için omzunu sıvazladıktan sonra konuştu.

-Sana makyaj çok yakışırdı. Üzülme. Seninle geleceğim. Fakat beni korumak zorundasın. Bir de Nian Zhen’e bir not bırakalım.

Rong Yun’un akan göz yaşlarını sildikten sonra konuştu.

-Pekala, ne tür bir not bırakalım. Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim. Bak ne güzel oldun.

Rong Yun, Ruan Ji Lijuan’ın uzun beyaz saçlarını örmüştü. O da saçlarını örmek ve güzel şekillerde ve renklerde boyamak istiyordu fakat yapamazdı.

Ruan Ji Lijuan, gülümsedikten sonra konuştu.

-Seninle geleceğim ama başka bir şartım daha var. Bana yalan söyleyip söylemediğini bilmiyorum bu yüzden de saklanacağım ve duruma göre davranacağım.

Ruan Ji Lijuan, doğa tanrıçası nedeniyle 100 farklı hayat yaşamıştı ve Rong Yun’a üzülse de kendisini sağlama alması gerektiğini çok iyi öğrenmişti.. Onlardan daha güçlü olabilirdi fakat kan dökmekten zevk almıyordu. Farklı bir yolla halletmek istiyordu.

Ruan Ji Lijuan’ın aslında Rong Yun ile gelmek istemesinin bir diğer sebebi de Nian Zhen’e sinirlenmiş olmasıydı.

Rong Yun’un gözleri parladı ve mutlu bir şekilde konuştu.

-Tamam, kabul ediyorum. Bu gün son günüm. Seni götürmezsem….

Ruan Ji Lijuan, cümlenin devamını biliyordu. Kim bilir ne kadar da acı çekmişti. Böyle insanlara üzülüyor ve dayanamıyordu.

Bir hikaye vardı. Bir adam, sürekli sokak hayvanlarına yemek ve su verirdi. Bir gün insanlar bu adama,”Neden onlar için bu kadar uğraşıyorsun ki?! Elbette ölecekler ve onları kurtarman sana bir şey kazandırmayacak.” Adam, gülümsemiş ve şöyle bir cevap vermiş;” En azından birini çektiği acı ben olmayacağım. Bu bana çok şey katacak”.

Ruan Ji Lijuan, hızla uçtu ve Nian zhen’in odasına gidip bir kağıdı yazı yazdı.

-Küçük Canavarını Biz Rong Ailesi aldı!. Sıkıyorsa gel de al! Yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz!

Ruan Ji Lijuan, yazdıklarına bir kez daha baktıktan sonra Avluya girdi girdi ve Kağıdı top hale getirip camı da kırıp odaya attı.

Eğer kağıdı odaya normal bir şekilde bıraksaydı kaçmış gibi görünürdü. Bu bir kaçırılma olmazdı. Bu şekilde duruma daha uygun olmuştu.

Bu kadar gürültüye aslında Nian zhen’in uyanması lazımdı fakat Uykusunda bile gelişim yaptığı için sabaha kadar uyanmazdı.

Ruan Ji Lijuan, üzgün bir şekilde kırık camdan Nian Zhen’e baktı ve arkasını dönüp Rong Yun’un yanına geri döndükten sonra konuştu.

– Hadi gidelim.

Ruan Ji Lijuan’ın kafasından başka bir çiçek çıktı ve tüm vücudunu kapladı. Kısa süre içinde ortadan tamamen kayboldu.

Rong Yun, şaşkınlıkla etrafa baktı ve bağırdı.

-Neredesin?!

Rong yun, bir anda Ruan Ji Lijuan’ın ortadan kaybolmasına şaşırmıştı. Yapabilceklerinin bir sınırı yok gibi görünüyordu. Onu iyi ki normal bir şekilde kaçırmaya çalışmamıştı. Yoksa ölmesi bir kaç saniye felan sürerdi.

Ruan Ji Lijuan, gülümsedi ve konuştu. Görünmez olsa da aslında tam da Rong Yun’un karşısındaydı.

-Buradayım. Seni takip edeceğim.

Rong yun’un tüyleri ürperdi ve yutkunup arkasını döndü ve hızla Nian ailesinin arazisinden çıktı ve Ruan Ji Lijuan da takip etti.

Girip çıkmak çok kolay olmuştu çünkü iki aile içerisinde casuslar vardı. Bu sayede her şey ayarlanmıştı.

Rong Yun, hızla ilerledi ve uzun süre koştu. Evlerin arasından sessizce gidiyordu. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Keskin hislere sahipti ve bu hisler de ona, Ruan Ji Lijuan’ın aslında çok tehlikeli olduğunu söylüyordu.

Ruan Ji Lijuan da sessizce Rong yun’u takip etti. Bir yandan da düşünüyordu. Nian zhen’in kaybolduğunu ne zaman fark edebileceğini hesaplıyordu. En az 3 gün diye düşünüyordu. Biraz ortadan kaybolursa rahatlardı. Hem kendisi hem de Nian zhen.

Bu aslında oldukça üzücüydü. Doğa tanrıçasının neden illa Nian Zhen’e bağlı olmasını istediğini bilmiyordu. 100. Rüyadan sonra zaten bazı şeyleri fark etmişti. Hepsi bir rüyaydı fakat gerçekleşme ihtimali olan en kötü veya olabilecek senaryolardı.

Ruan Ji Lijuan ve Rong Yun uzun süre ilerledikten sonra büyük bir malikaneye geldiler. Burası Rong Arazisi idi. Şehir Efendisinin evinden daha süslüydü ve sanki kimse zengin olduklarını fark etmeyecek gibi altın kaplamalar vardı.

Rong ailesi, Şehir efendisinin aksine oldukça gösterişliydi. Tıpkı kişilikleri gibi.

Ruan Ji Lijuan, bunları biliyordu. Kitapta yazıyordu fakat Rong Yun hakkında bir şey yazmıyordu. Rong ailesinin bir kaç olayı ve Rong Jiao hakkında yazılmıştı.

Rong Yun, derin bir nefes aldı ve sessizce fısıldadı. Gergin hissediyordu. Vaz geçme ihtimali onu korkutuyordu.

-Hala burada mısın?

Ruan Ji Lijuan, ses çıkartmadı ve Rong Yun’un omzuna dokunup yanında olduğunu gösterdi.

Rong Yun, derin ve rahatlamış bir nefes verdikten sonra altın kaplamalı ağır kapıyı araladı ve içeri girdikten sonra ilerlemeye başladı.

Bir süre sonra içeriden hala ışık gelen bir odanın kapısını tıklattı ve saygıyla konuştu.

-Amca, ben geldim. Rong yun.

Rong fan’ın gür ve kibirli sesi duyuldu.

-Gel lanet velet!

Rong Yun, korkmasına rağmen kapıyı açtı ve mum ışığında çalışan Rong fan’ın yüzüne baktı. Işık, adamın yüzüne vurduğu için oldukça korkutucu görünüyordu. Fakat bir mum bile cürmü kadar yer yakardı!

Rong Fan, öfkeyle Rong Yun’a baktı ve sinirle bağırdı.

-Bugün son günündü! Aldın mı o şeyi!?

Rong Yun’un arkasından titreyen Ruan Ji Lijuan, görünür oldu ve korkuyormuş gibi baktı. Aslında hiç korkusu yoktu. Sadece rol yapıyordu.

Rong Fan, 25 cm’lik Ruan Ji Lijuan’a baktı ve bir kahkaha attıktan sonra konuştu.

-Aferim Rong Yun! İlk defa bir işi başardın! Şimdi defol ve beni, bu şeyle yalnız bırak!

Rong Yun, yutkundu ve ellerini yumruk yapıp sıktıktan sonra konuştu.

-Amca, onun yanında kalmak istiyorum. Bir zararı olmaz. Bu şey çok hızlı! Kaçarsa yakalayamazsın!

Rong Fan, kaşlarını çattı ve masanın üzerinde ki kitaplardan birini Rong Yun’un yüzüne atıp bağırdı.

-Aptal velet ! Benim gücümden şüphe mi duyuyorsun?! Hizmetçiler alın şu piçi gözümün önünden!!

Rong fan’ın bağırması ile Bir kaç hizmetçi hızla odaya geldiler ve Rong Yun’un iki kolundan da tutup zorla odadan çıkartmaya çalıştılar.

Ruan Ji Lijuan, öfkeyle baktı ve minik ellerini sertçe masaya vurup ikiye ayırdıktan sonra konuştu.

-O burada kalacak!! Yoksa…

Her şey aşırı hızlı ilerlemişti. Masanın kırılması ve Ruan Ji Lijuan’ın bulunduğu yere geri dönmesi tam 1 saniye sürmüştü!

Rong Fan, Rong Yun ve hizmetçiler masanın nasıl kırıldığını bile doğru düzgün anlayamamışlardı. Hepsi şok olmuştu ve Öfkeli görünen Ruan Ji Lijuan’a baktılar.

Rong Fan, şaşkınlıkla bakıyordu. Sadece ufak bir bulanıklık görmüştü. Tüyleri ürperdi. Yaşlı bir tilki olduğu için Ruan Ji Lijuan’ın kendisinden daha güçlü olduğunu kolayca söyleyebilirdi. Elini kaldırdı ve konuştu.

-Tamam kızma, hizmetçiler siz gidebilirsiniz. Rong Yun da burada kalsın.

Hizmetçiler bir süre sessiz kaldıktan sonra korkuyla Ruan Ji Lijuan’a baktılar ve odadan kaçar gibi çıktılar. Kırılan Masa gibi olmak istemiyorlardı.

Bu masa, en iyi malzemelerden yapılmıştı. Oldukça da pahalıydı ve demir ağacı adı verilen bir ağaçtan yapılmıştı. Kendileri tüm güçleri ile vursalar asla kolayca kıramazlardı. Kılıçlar ve baltalar bile kolayca kesemezdi.

Rong yun, minnettar bir şekilde Ruan Ji Lijuan’a baktı ve sessiz kaldı. Az önce çok korkmuştu. Bu küçük adam Kendisini kurtarmıştı.

Rong Fan, derin bir iç çekti ve zorla gülümseyip konuştu.

-İsmin nedir küçük?! Ben Rong Fan. Rong Ailesinin başıyım.

Ruan Ji Lijuan, soğuk bir şekilde baktı ve konuştu.

-Senin nasıl bir piç olduğunu iyi biliyorum. Kendini bana tanıtmana gerek yok. Ah, bu arada Rong Jiao’yu Nian Ailesine ben aldım. Benimle bir anlaşması var. O artık bana ait!

Rong Fan’ın yüzü seğirdi. İçinde çok öfkelenmişti. O iğrenç kadının Nian ailesine kaçtığını sanmıştı. Ruan Ji Lijuan’ın anlaşmalı kölesi olmasını beklemiyordu.

Ruan Ji Lijuan, soğuk bir şekilde gülümsedi ve elini Rong Fan’ın saçına koydu ve çekti. Yanına gitmesi 1 saniye bile sürmemişti. Aşırı hızlıydı.

-Bana bak piç!

Rong Fan’ın yüzünden soğuk terler aktı ve korkuyla Ruan Ji Lijuan’a baktığında iki kan kırmızısı göz ile karşılaştı.

Ruan Ji Lijuan, kötü ikizi kolayca kullanabilirdi. Bunu bilinçli olarak yapabilecek duruma gelmişti.

-Seni öldürüp cesedini yemek oldukça eğlenceli olurdu! Acaba tadın da Long Jiang ile aynı mı?!

Ruan Ji Lijuan, son cümlesini dudaklarını yaladığı sırada söylemişti. Bu adam, kendisini kaçırmaya cüret etmişti. Ne kadar korkunç olduğunu göstermeliydi.

Rong Fan ve Rong Yun, korkuyla titrediler. Long Jiang, ölmüştü ve cesedini de bu küçük şeytan mı yemişti?! Peki o zaman gördükleri yanmış ceset kimdi?!

Ruan Ji Lijuan, geri çekildi ve eski yerine döndükten sonra alayla güldü ve konuştu.

-Öf, çok pis kokuyorsun!. Sen hiç yıkanmaz mısın?! Her neyse, buraya geldim çünkü sıkılmıştım. Ben bir süre Rong Yun ile kalacağım. Keyfine bak ihtiyar piç!

Ruan Ji Lijuan’ın gözleri normale dönmüştü. Rong Fan’dan nefret ediyordu. Yaptıkları yüzünden bu tür bir davranışı hak ettiğini düşünüyordu.

Ruan Ji Lijuan, Rong Yun’u sürükledi ve odadan çıkarttıktan sonra gülümsedi ve konuştu.

-Hadi odana gidelim.

Rong Yun, şaşkın ve biraz da korkmuştu. Ruan Ji Lijuan, tahmin edilenden daha tehlikeliydi. Neyse ki onu sinirlendirmemişti. Bu kadar güzel ve tatlı bir canlı nasıl bu kadar korkutucu olabilirdi?! Aklı almıyordu.

Rong Yun, kendi odasına geldiğinde rahat bir nefes verdikten sonra konuştu.

– Burası benim odam. Bu arada hala ismini bilmiyorum.

Ruan Ji Lijuan, gülümsedi ve rahatça konuştu.

-Bana Xiao Ruan diyebilirsin.

Rong Yun, başını salladı ve gülümsedikten sonra konuştu.

-Peki Xiao Ruan, sana bir şey göstermek istiyorum. Senin çiçeklerle bir bağlantın var sanırım. Buna baksan olur mu?!

Rong Yun, yatağının altından kurumakta olan bir çiçek çıkarttı ve gösterdi.

Çiçek, pembe ve mor arası renklere sahipti. Kurumuştu. Bir saksının içindeydi.

Ruan Ji Lijuan, elini çiçeğe koydu ve gözlerini kapatıp dinledi. Çiçeğin sesi aklında çınladı.

-Biraz su istiyorum! Burası çok havasız! Güneş nerede?! Karanlık….

Ruan Ji Lijuan, çiçeğin tatlı sesini duyunca oldukça üzgün olduğunu fark etti ve o da üzüldü.

-Onu güneş alan bir yere koy ve biraz sula! Susuz kalmış.

Rong Yun, başını salladı ve üzgünce konuştu.

-Bunu yapmak istiyorum ama yapamam. Amcam diyor ki,” simyacı bile olmadığın halde bir kadın gibi çiçek mi büyütüyorsun?!” diyor.

Ruan Ji Lijuan, bu geri kafalı salak Rong Fan’ın kafasını ezmek istedi. Fakat elini kana bulmak istemiyordu. Bunun yerine Nian zhen’in yapmasını tercih ederdi.

Rong Yun, üzgünce çiçeğe baktıktan sonra aynalı masanın karşısına oturdu ve bir kaç malzeme çıkartıp makyaj yapmaya başladı.

Biraz pudra sürdü ve yarasını kapatmaya çalıştı. Sonra parlak bir ruj kutusu çıkarttı ve dudaklarına sürdü. En son da siyah bir boyayla da gözlerini boyadı ve biraz daha uğraştıktan sonra pembe allık da sürdü ve Ruan Ji Lijuan’a dönüp konuştu.

-Sence nasıl oldum?!

Ruan Ji Lijuan, gülümsedikten sonra konuştu.

-Çok güzelsin Yun-gege, fakat biraz ağır olmuş. Makyajını sil ve ben yapayım.

Rong Yun, başını salladı ve yüzünü sildikten sonra merakla Ruan ji Lijuan’a baktı.

Ruan Ji Lijuan, makyaj malzemelerine biraz baktıktan sonra eline pudyayı aldı ve nazikçe sürdü. Sonra hafifçe dudaklara da ruj sürdükten sonra bir kaç şey daha yaptı. Onun yaptığı makyaj daha hafif ve daha güzel olmuştu.

Rong Yun, aynaya baktığında kendisine inanamadı. Çok güzel durmuştu. Gözleri biraz doldu. Kendisini bu şekilde görmek istiyordu ama yapamazdı. Hepsi Amcası ve babası yüzündendi. Makyaj malzemeleri bile kendisine ait değildi. Onları çalmak zorunda kalmıştı.

Ruan Ji Lijuan, kafasından bir çiçek çıkarttı ve bir yaprak düşmesini istedi. Kendisi yaptığı sürece canı acımazdı. Fakat başkası yaparsa kolunu ya da bacağını kopartmakla aynı şey olurdu.

Ruan Ji Lijuan, düşen pembe renkli yaprağı aldı Rong yun’un saçına sürdü ve hepsini boyadıktan sonra konuştu.

-Pembe sana yakıştı. Nasıl? Beğendin mi?!

Rong Yun’un gözleri dolmuştu. Titrek bir sesle konuştu.

-Çok güzel oldum. Buna pembe renkli kıyafetler çok iyi olurdu. Fakat bu halde gezemem. Beni döverler.

Ruan Ji Lijuan, gülümsedikten sonra konuştu.

-Endişelenme. Sana hiçbir şey yapamazlar. Ben, seni korurum. Yakında özgür olacaksın. Başını dik tut ve dayan!

Like A Flower (BL)

Like A Flower (BL)

Puanlama 0.0
Seviye: Ongoing Tür: Yazar: Orjinal dil: Türkçe
Like A Flower (BL)   Ruan Ji Lijuan, kitap okumayı seven genç bir adamdı. İsmi her ne kadar kadınsı olsa da görünüşü değildi. Buna rağmen karakteri, ismi ile uyuşuyordu.   Ruan Ji Lijuan, okumayı abarttığı bir zamanda yorgunluk yüzünden ölür ve kendisini bir çiçek olarak bulur.   Hemen oku!

Yorumlar

Ayarlar

Karanlık Modla Çalışmıyor.
Sıfırla