Two Thin Worlds 22. Bölüm

Kayıp Kın| İkinci Kısım

Bir gün, İhtiyar Gang’ın çürük sebzeleri ayıklamasına yardım ediyordu.

Hava iyice soğuduğundan suyla uğraşan elleri kızarmıştı. Aynı şekilde ağızlarından çıkan nefesler de sıcak bulut kümelerine dönüşüyordu. Geldiği gibi havanın soğuk olduğunu söyleyen İhtiyar Gang, soluk renkli bir atkıyı Jian Yi’ye uzattı.

Reddedilince, inatçı bir şekilde ayağa kalkıp, Jian Yi’nin omuzlarına ve sırtına dökülen, uçları püskül gibi dalgalanan saçlarını umursamadan, atkıyı hemencecik sardı.

Jian Yi, kendinden başkaları için düşünceli olan İhtiyar Gang’ın, havanın iyice soğumasıyla beraber kolayca üşütebileceğini biliyordu. Yaklaşık bir aydır onun yanındaydı ve böyle günlerde geri dönmesine ısrar ediyordu ama yaşlı adam bir türlü Jian Yi’yi yalnız bırakmadı.

İhtiyar Gang, huysuz görünümlü, tepesi hafifçe kelleşen ak saçlı, sakallı ve bıyıklı bir adamdı. Huysuz görünse de aslında kibar bir adamdı ve bu yönünü göstermekten pek hoşlanan biri değildi. Jian Yi’nin kibarlığını görmezden gelip işine devam etti. Aynı şekilde Jian Yi, adamın iyi yürekli olduğunu biliyordu. Fakat gözlerindeki sert ve şüpheci bakışlar hala güvenini kazanmadığını söylüyordu. Bu yüzden bu konuda asla ısrar etmiyordu.

“Kış için ektiğimiz her şey tamam, ama bazıları geçenlerde yağan sert yağmurdan etkilendi.” dedi uzun bir süre sonra İhtiyar Gang. Homurdanarak ak bıyığının altından konuştu. Ağarmış kaşları ve sakalıyla, zayıf ve biraz kambur duruyordu.

“Sebzeleri maliyetinden yüksek satarsan sana kızmazlar mı?” diye sordu Jian Yi. Elindeki toprakta yuvarlanmış olan büyük mantarı temizlemeyi henüz bitirmişti. Ve temizlediği diğer sebzelerin üstüne bıraktı. Elleri soğuktan iyice buruşmuştu ve kaşlarını hafifçe çatarak tuhaf ve kırmızı gelen büyük ellerine baktı.

“Oh, parasını fazla arttırmayacağım. Çoğu kişi beni tanır. Yalandan nefret ederim. Ama benim de geçindirmem gereken bir ailem var.”

Jian Yi “Aile” kelimesini duyduğu zaman ilgisini yine İhtiyar Gang’a verdi ve bu zayıf adamın kimi geçindirdiğini merak etti. Şimdiye kadar çocuklarının büyüyüp başka aileler kurmuş olması gerekirdi.

“İhtiyar Gang, evde sana yardım edecek biri yok mu?” dedi merakla. Boğazını saran büyük ve yamalı atkıyı hafifçe gevşetip saçlarının rahatlamasını sağladı. Gang atkıyı çıkarmaması için ısrar etmişti.

“Kemik erimesi olan bir karım var. Çok acı çekiyor, ne zaman bir doktor çağırsam değişik bitkileri reçete olarak yazıp duruyorlar. Arayıp buluyorum ama bir işe yaradıkları yok! Düzenbazlar! Ve her zaman bakım fiyatını yükseltiyorlar!” diye isyan etti İhtiyar Gang birden, ellerinden birini havada öfkeyle sallamıştı!

Jian Yi, karısı için çalışan adama saygı duydu. Ama bu hastalığın bir tedavisi olmadığını açıkça dile getirmek, acımasız olurdu. Bu yaşında bile çalışmak için didiniyor, iyi bir doktor bulmak için uğraşıyordu. Onu çok seviyor olmalı, diye düşündü “Kemik erimesi için ne getiriyorsun..?” Tek çözümün ağrı kesici olması gerekirdi. Eğer vücut diğerlerine alıştıysa zayıf ilaçlar işe yaramazdı.

Adam birkaç bitki ismi söyledi.

Jian Yi bakışlarını yere indirerek tek başına yatarken bile acı çeken kadını düşünürken, hafifçe durgunlaşmıştı. “Ah, üzgünüm.. Onu tek başına mı bırakıyorsun?”

“Hayır, bir de kızım var…Şey o,” titreyen işaret parmağıyla ağzını göstererek sıkıntılı bir şekilde gözlerini kaçırdı. *Dilsiz demek istiyor.

“Anladım, anladım…”

İhtiyar Gang başını hüzünle salladıktan sonra tabureye çöktü. “Sevgili kızım annesine çok iyi bakar, sözümü ikiletmez. Bize bakmak için ısrar etti ama kimse iş vermedi… Sonra çok da güzeldir… Ama dilsiz olduğunu duyduklarında her zaman geri adım attılar. Kalpsiz adamlar! O sadece konuşamıyor, birini sevebilmesi için engel değil! ”

Jian Yi, bu sözleri duyduğunda sessizleşti. İhtiyar Gang’ın da öfkesi geçince derin bir iç çekip başını yumruğuna yaslamıştı.

Jian Yi, biraz düşündükten sonra başını kaldırıp gülümsedi.”Senin için yapabileceğim bir şey var İhtiyar Gang, bana daha önceden bahsetseydin sana yardım ederdim.”

İhtiyar göz ucuyla Jian Yi’ye bir bakış attı.

Jian Yi, soğukla solgunlaşmış esmer yüzünü hafifçe ovuşturduktan sonra gülümsedi. “Her yerde söylediğin kurnaz şifacılara rastlıyordum. Kaldığım küçük kasabada da biri vardı, onu ihbar ettim ve işinden kovuldu. Eğer ona sorumluluklarını hatırlatırsan eminim sana doğru reçeteyi, para almadan verecektir. Ama seni yalnız bırakmayacağım. Doktoru ne zaman çağıracaksın?”

İhtiyarın çökmüş göz kapakları şaşkınlıkla aralandı ve heyecanla Jian Yi’nin omuzlarını kavradı. Jian Yi küçük bir taburede oturduğundan, İhtiyar Gang başını eydi ve umutla sordu: ” Doktor bize bir reçete daha vermişti. Bir hafta sonra kontrole geleceğini söyledi, ne yapacaksın ona?”

Jian Yi’nin berrak gülümsemesi adamın soğuk kalbini eritmiş gibiydi. Gamzelerinin derinliği ve o iki derin çukurdan inen çizgiler, gür dalgalı saçları yüzünün iki tarafında hafifçe kabarmıştı. Atkının çıkıntısı büyük bir kavis yarattığından, boynu sadece yukarıdan görünüyordu. Parlak kara gözleri ve, şimdiki sevimli duruşu ile güven vericiydi.

“Burası benim memleketim, bilmiyor olabilirsin..” diye bildirdi Jian Yi. Kafasını hafifçe yana eğip konuşmaya başlamıştı. ” Geçenlerde senden aldığım izinle birini ziyarete gitmiştim. Adı An Wen. Sınavlarla ilgili bir sürü şey biliyor ve atamalarla ilgilenen bir sürü kişi benim arkadaşım sayılır. AnWen, yun sektinin asıl şifacısıdır ve işini çok ciddiye alır, hatta şifacıları elinin altında yetiştirir. Yaşlı ya da genç fark etmez bütün denetim onun elindedir. Bana sözde doktorun reçetesini ver ve senin için sorayım.”

“Bu duyduğum en güzel şey Huan-er*… Ama onu şikayet edersek işinden olacak, istediğim tek şey karımın iyileşmesi. Çok yaşlıyım, öldükten sonra bundan sorumlu olmak istemem…”

Jian Yi, ilk adını duyduğu gibi allak bullak oldu, gülümsemesi yüzünde donmuştu ve bir kaşı seyirdi. Bir saniyelik bir şeydi ve hemen toparlayıp omuzlarını ciddiyetle tutan adama baktı.

” Ama o suçlu,”

“Hayır, sadece reçeteyi düzeltmeni istiyorum. O doktorla kendim konuşurum.” Dedi ihtiyar Gang. Ve omuzlarını hafifçe sıktıktan sonra “Bana güven, zorluk çıkarırsa söylediğin gibi yaparız.” Dedi gülümseyerek. Gözlerinin içi göstermediği kadar şefkatliydi.

Jian Yi, onu onayladıktan sonra işini yapmaya devam etti.

Güneşin batmasına yakın kasabanın demircisi Bay SangLe gelmişti. İhtiyar Gang, tezgahını toplamakla meşguldü. Geleni gördüğü zaman gülümsedi. Ve biraz sohbet ettiler. Jian Yi o sırada biraz çörek almak üzere fırına gitti.

Geri döndüğünde Bay SangLe karşıladı onu, ” İhtiyar çoktan gitti, çörekleri teşekkür olarak senin almanı istedi A-Yi. Ben de seni arıyordum aslında.”Küçük gözleri şişman ve kızarık yanakları ile iyice kısıldı. Jian Yi gülümsedi ve çöreklerden birini Bay SangLe’ye doğru uzatarak demirci dükkanına kadar yürüdüler.

Etraf dükkanlarını kapatan insanlarla doluydu. Hafifçe nemlenmiş olan yerin üzerinde kurumuş yapraklar vardı. Karşılaştıkları insanlarla kısa sohbetler ederek gittiler.

Daha sonra Bay SangLe, Jian Yi’nin namını duyduğunu söyledi. “En güzel kılıçlar senin elinden çıkıyormuş, dövdüğün her şey ruh buluyormuş, bana göster.” Dedi.

Jian Yi ,Bay SangLe’nin güzel sözleri için minnettardı, yine de teklifini nazikçe reddetti. “Kılıç ya da herhangi bir şey dövmem. Burada olmaz,” Ama sonra yüzü birden aydınlandı. Ve heyecanla Bay SangLe’ye dönerek; “Ama bir şey yapabilirim. Bana izin verir misiniz efendim? ”

SangLe, izleyeceği için elbette ki memnuniyetle kabul etmişti.

İçeri girdiklerinde Jian Yi, elindeki küçük sepeti demir tozlarının ulaşamayacağı bir yere bıraktıktan sonra atkısını çıkardı. Da Fu’nun kulübesinden ayrıldığı günden beri saçlarını hiç toplamamıştı. Ama şimdi işine engel olmalarını istemedi ve güzel, dalgalı saçlarını tepesinde at kuyruğu biçiminde topladıktan sonra kol yenlerini çekti.

Burası yanan alev yüzünden dayanılmaz sıcaktı, ama İç cüppesini çıkarmaya uğraşmadan hemen işe koyulmuştu.

Önce ince, parlak metal parçaları bir araya getirerek dövdü ve onların arasında Bay SangLe’den satın aldığı küçük üç parça yeşim taşını koydu. Ve sıkı sıkı ördükten sonra, önce kenarlarını daha sonra ön ve arka yüzünü belli bir güçle yavaş yavaş dövmeye başladı. Arada taşların metalin içerisine girmesi için ateşe tuttu ve soğuyana kadar ham olarak dövmeye devam etti. Bir araya gelen metaller mükemmel iç içe girmiş olan şekiller oluşturuyordu.

Dövdüğü uzun çubuğun ucunu kesip ateşe tuttuktan sonra daha sert vurdu ve çubuğun iki kısmının da dümdüz olmasını sağladıktan sonra, Ölçü için kullanılan tahtalardan birini bulup iyice yuvarladı ve bağlantı kısmı için yeniden ateşte tuttu.

Bay SangLe büyük bir ilgiyle izliyordu. Ve uzun bir süre geçtikten sonra kalın metal bileziğin son hali kendisini çok heyecanlandırmıştı.

Jian Yi basit, temiz birkaç parça metal dövmüştü. Ama şimdi soğuduktan sonra, gencin büyük bir özlemle eline aldığı bilezik gümüş gibi parlıyordu.

Bay SangLe koca göbeğini tuttu ve heyecanla ayağa kalkıp Jian Yi’nin de dikkatle incelediği bileziğe iyice baktı. Elini uzatıyordu ki, Jian Yi panikle geri çekildi ve başını iki yana salladıktan sonra “Sırrım ben diyene kadar kimsenin dokunmaması.” Dedi

ve ardından ekledi. “Bunu kendim için alacağım, Size parasını bırakırım efendim.”

Çok terlemişti, yüzünü silip kaçarcasına dükkandan fırladı. Bay SangLe, kibar adamın kendisini reddetmesine şaşırmıştı, arkasından koşarak çıkmasına rağmen başını dükkandan çıkardığı gibi Jian Yi çoktan kalabalık içinde kayboldu, arkasından seslenecek bir dakika bile bulamadı!

Gece çöktüğünde Jian Yi, yine boş olan tapınağa sığınmıştı. Elinde İhtiyar Gang’ın bıraktığı çöreklerden vardı. Burada kaldığından her gün temizlik yapıyordu. Uzun zamandır kırık ve pis olan tapınak tekrar iş görmeye başlayınca insanlar tekrar gelmeye başlamıştı. Ve bu gün, emeğinin karşılığı olarak sunakta birkaç meyve buldu.

Yemek için engel yoktu bu yüzden biraz meyve ve biraz çörekle gecesini şenlendirdi. Battaniyesiyle birlikte sakladığı kını çıkardı ve durumunu her günkü gibi kontrol etti.

Kın ilk günkü gibi zarifti. Taşlar güzelliğini yıldızlardan ve karanlığını da geceden alıyordu. Soğuk metal ve mavi lapis lazuli taşları iç içeydi, uyumlu , hem zarif hem de güçlü görünüyordu. Ateşin yaydığı loş ışıkla bile parıl parıl parlıyordu. Onu özenle yanına yerleştirdi. Karnı doymuştu ve sabah da iyice yorulmuştu. Bu yüzden yanına koydu ve uyumak üzere battaniyesini kafasına kadar çekti.

O gün bir rüya gördü.

Rüyasında İhtiyar Gang ile aynı şekilde konuşuyorlardı. Gang’ın eli, yine Jian Yi’nin omuzlarındaydı. Ve sertçe bakıyordu.

Jian Yi bir sorun olup olmadığını merak etti. “İhtiyar Gang, bir şey mi söyleyeceksin?” diye sordu.

İhtiyar Gang başını kederle iki yana salladıktan sonra kendi taburesine çöktü. Jian Yi’yi tutan elleri sonunda geri çekmişti.

“Neden gitmiyorsun?” diye sordu İhtiyar Gang üzüntüyle. Jian Yi şaşkındı. Ve ne söyleyeceğini bilemedi. “Bir yere mi gitmemi istiyorsun? Söylemen yeterli hemen giderim.”

İhtiyar Gang başını iki yana salladıktan sonra, “Sana söylemeyeceğim!”

Ardından kaşlarını iyice çattıktan sonra tekrar ayağa kalktı. Jian Yi, İhtiyar Gang üzerine yürümeden önce aceleyle ayağa kalkmıştı, endişeyle ona baktı.

“Git!! Burada kalmaya hakkın yok.”

Jian Yi arkasına baktığında geçit ormanının, uzaktan karanlık gözüken patikasını gördü. Titreyerek İhtiyar Gang tarafına döndü. “Ona kını vereceğim söz veriyorum. Sadece biraz dinlenmem gerekiyordu. ” dedi endişeyle. Kesinlikle bir hırsız değildi! Aksine iyilik yapmak istemiş ve Da Fu’nun ilgisini diğer insanlardan uzaklaştırmıştı!

“Neden beklemen gerekiyormuş? O kaç yüz yıldır bekliyor, biliyor musun seni serseri!! Ona ver! Kını ona ver.”

“Beklemem gerekiyordu…”

“Korktuğun için mi? Yoksa merakını kayıp mı ettin gerzek herif!”

“Benimle öyle konuşmayı kesmezsen-”

“Hah, hiçbir şey yapamayacağını biliyorum. Uzaklaş. Git,”

“Gidemem!”

“Diğerlerine yalan söyledin demek.. seni günahkar…”

“Hayır. Öyle değil. Ben-ben öfkeliydim!”

İhtiyar Gang şaşkınca baktı.

“Sen öfkeli miydin? Hah!”

Ve uyandı.

Tapınağın içi okyanusun derinlikleri kadar soğuk ve ışıksızdı. Jian Yi’nin bedeni terle kaplanmıştı. Kalbi hızla çarpıyordu.

Rüyasında gördüklerini aklından geçirdi. Söyledikleri büyük bir durulukla ona haykırıyordu: Da Fu’ya kınını vermek için gitmedi, yaklaşık bir aydır buradaydı. Ve ondan korkutuğu için gitmediğini düşünüyordu. Ama ona öfkeli miydi?

Öfkeli olduğunu bile bilmiyordu… Sadece vereceği tepkiden korktu ve tekrar aşağılayıcı bir şekilde kovulacağını düşünüyordu.

Açık renkli gözleri nefretle yüzüne odaklanacaktı ve köpek dişlerini göstererek tıslayıp onu önemsiz hissettirecekti. Gitmek için büyük bir cesarete ihtiyacı olduğunu düşünmüştü…

Sabah olduğunda, aynı saatte İhtiyar Gang’ın yanına gittiğinde yüzü her zamanki gibi neşeli değildi. Uzaktan görünen silueti son derece kötü bir haleyle çevrelenmişti. Yapraklar sert rüzgarla birlikte havada uçuşurken, sonunda tepeyi çıkan genç adam aynı şekilde gülümseyerek geldi Ve İhtiyar durumu hemencecik fark etti.

Birkaç işi hallettikten sonra, oturduğu gibi elini Jian Yi’nin dizine atıp dostça sordu “Neyin Var?” Anlayışlı bir ses tonuyla, ardından ekledi, “Eğer çalışmak istemiyorsan dinlenmen için sana izin veririm.”

Gözlerini yere sabitlemiş olan Jian Yi ise bu kelimeleri duyduğu gibi hafifçe gülümsedi, ardından adama döndü, “Dün bir rüya gördüm.”

Ve İhtiyar ne gördüğünü sorduğunda Jian Yi tüm detaylarıyla anlattı. İhtiyar her detayda başını düşünceyle sallayıp beyaz sakalını sıvazlıyordu. Jian Yi sustuğu zaman, başını kaldırıp baktı. “Bu açık bir şekilde bazı şeyleri bitirmediğin anlamına gelmiyor mu? Ruhun senin için bir işaret bırakmış. Kabullenmediğin için, ve rüyanın da söylediği gibi öfkeli olabilirsin.”

“Kesinlikle öfkeli değilim. Tüm suç benim.”

“Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” Kemikli parmakları yüzünde yavaşça gezindi, ardından yanağını kaşıdı ve düşünerek, ” Dövülmek için ne yaptığını söylemiştin?”

“Onu bir konuda kışkırttım… Gerçekten kötü sözler söyledim.”

“Peki, ondan önce ne oldu?”

“Sözünü tutmayarak benimle konuşmayacağını söyledi. Ben de inat ettim. Düşündüm ki… Öyle yaparsam…” Büyük badem gözleri üzgün üzgün baktı. Kirpiklerinin altından masumca bakıyordu.

“Ama…”

“Bunu düşününce, seni bu kadar etkiliyorsa, derim ki korkularınla yüzleşmeye bak.”İhtiyar Gang, bilgince sırtını gerdi ve ince bileklerini hafifçe ovaladı. Genç adamı kaçamak bakışlarla süzdü.

Jian Yi yüzünün alt kısmını atkının içine iyice gömdü. Kaşları, düşünürken yaptığı gibi hafifçe çatılmıştı ama üzgün olduğu için uçları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Suçunu kabullenmeyen küçük bir çocuk gibiydi. Omuzları hafifçe düşmüş, uzun parmakları iç içe girmişti.

İhtiyar Gang, küçük bir tebessüm ettikten sonra tekrar ciddiyet maskesini taktı. Kısık gözlerle hiç bilmiyormuş gibi sordu, “Önceden neden oraya gitmiştin?”

Jian Yi kızararak bakışlarını kaçırdı, uzunca bir sessizlikten sonra birkaç defa öksürüp ” İçimden gelmişti..” dedi utanarak.

İhtiyar Gang içten bir kahkaha attı. Gözleri hala gülüşün etkisiyle kısılmışken, ” Bir amacın olmamasına rağmen çoktan gitmişsin, şimdi de bir sorun olacağını sanmıyorum. Hem… Korkuyorsan, söyleyeyim; Uzun zamandır hiç sorun çıkarmamıştı. Senin de anlattıklarına dayanarak sana iyi davrandığını söyleyebilirim. Korkuyorsan bile, emin ol seni öldürmeyecektir.”

Jian Yi tereddütle başını salladıktan sonra işine devam etti.

Öğlen olmadan İhtiyar Gang’tan izin aldı. Jian Yi’nin karar verdiğini düşünen İhtiyar Gang, gülümseyerek izin verdi. Hatta bir sepet de sebzelerden verdi ve ” Tekrar kapı dışarı edilirsen ve inat edersen bunlarla biraz geçinirsin.” diye dalga geçti.

Jian Yi’nın suratı kıpkırmızı kesilmişti, istemeye istemeye sepeti kabul etse de parasını verdi. Ardından Tapınakta sakladığı küçük parçaları aldı, aktarcıya da uğradı.

Gitmeden önce, ilk günde kendisine evini açan Büyükanneyi ve torununu ziyaret etti. Battaniyeyi iade edip elindeki sebze dolu sepeti onlara bıraktı. Ve yola koyuldu.

Two Thin Worlds (BL)

Two Thin Worlds (BL)

İki İnce Dünya , 两个薄的世界, Two Thin Worlds
Seviye: Ongoing Tür: Yazar: Çizer: Orjinal dil: Çince
Dikkat: kitap kan, soykırım, ve NSFW içermektedir. Kitap +18'dir. Bölümler başında uyarı olmayacağı için sorumluluk size aittir.  Shen Xingyun, Jiujiang lanetinin baş sorumlusu olarak görülüyordu . Yüz yıl boyunca talihsizlikler silsilisinden kurtulamayan, LianHua kasabası, bütün felaketlerin hedefi olarak gösterilmişti. Köyüler yeterince masumdu, ve kötü adam bir iblisin suretinde bürünmüştü! Bunca sessizliğin ardından ve birçok felaketin sonunda huzura kavuşan LianHua kasabası bir defa daha sarsıldı! Bu sefer dolunay’ın başladığı yedi gündü sorun! Shen Xingyun’in istirahate çekildiği o kulübe her şeyin başlangıcıydı. Ve şimdi de yeni bir felaket öncesi sessizlik yaşanıyordu!   Talihsiz genç Jian Yi gelmek için kötü bir günü seçti. Güneyin Söğüt Efendisi acımasızdı, geleni hoş karşılamadı. Ancak pes etmeye niyetli değildi.   Birbirbirinden nefret eden ve etmeye çalışan bu ikili, birbirine sıkıca bağlandığında bunun nasıl olduğunu anlayamamışlardı. Da Fu dünyanın kötülükleriyle kapana kısıldığını ancak sıcak ve güçlü kollarla kucakladığında anlamıştı. Ve Jian Yi ise zaten hep buraya aitmiş gibi, Da Fu’nun Yeşim beyazı teninde hayat buldu. Bu planlanmamış yakınlaşma, Ulu Nehrin koruyucusunu bulmaya engel olabilir miydi? Jian Yi tüm korkularını geride bırakarak biricik aşkının isteğini yerine getirmeye kararlıydı. Ve olaylar istemsizce geliştiğinde her şey tepe taklak olmuştu.   Hemen oku!

Yorumlar

Ayarlar

Karanlık Modla Çalışmıyor.
Sıfırla