Nefesini tut, küçük çocuk bazı acılar katlanılamayacak kadar acıtır. Ancak nefesini ölebilecek kadar tutmayı başarırsan buna katlanabilir hale gelebilirsin.
~~~
Savaşta ki kahramanlıkları ve kılıçtaki ustalıkları ile tanınırdı Arşidük Ferdinand. Ama ne vardı ki son yıllarda tüm konağına kasvet çökmüştü.
Üç yıl önce eşi hastalandı ve vefat etti.
Şimdi ise oğlu her hafta bir gece boyunca yaşadığı mana taşkınlıkları ile acı çekiyordu. Tüm konakta çığlıkları yankılanıyordu. Bu da öyle olan günlerden biriydi.
Oğlunun odasının kapısında durmuş çığlıkları yüzünden acı çekiyordu. Oğlu Jewel’in çığlıkları zaman geçtikçe kısıldı ve iniltiye dönüştü.
Arşidük derin nefes alarak odasına geri döndü. Alex kapının önündeki yerine Arşidük gidince geri döndü. Kapıya hafifçe tıklayıp içeri girdi.
Alex “Size yardımcı olamadığım için özür dilerim genç efendim”
Jewel “B-bu senin su-çun değil Alex..”
Jewel ne kadar bu yanını göstermek istemese de hissettiği acı gerçekten de katlanılamazdı. Vücuduna binlerce iğnenin aynı anda batması gibi tarif edilemez bir işkence gibiydi.
Jewel nefesini düzene koymaya çalıştı. Yavaş yavaş soluklanışı düzelmeye başlayınca yataktan doğruldu. Alex ona destek vermesi için sırtına bir yastık yerleştirdi.
Jewel “Alex seninle birşey hakkında konuşacağım. Lütfen bir sandalye yanıma çekip otur”
Alex dediğini yapıp bir sandalye alıp geldi. Oturduğunda ellerini diz kapaklarının üzerine koydu.
Jewel “Bir günlük buldum. Bu günlük
Marki John’a ait.”
Alex “Marki John? Hatırlıyorum onu o da sizin gibi bu hastalıktan muzdaripti. Arşidük gidip onlardan nasıl iyileştiğini söylemelerini istediğinde zamanla kendiliğinden iyileştiğini söylemişlerdi. Tabiki buna inanmadık her ne kadar araştırsakta hiçbir şey bulamamıştık”
Jewel boynunda kolye olarak taktığı anahtarı çıkarıp Alex’e verdi. Eliyle dolabı gösterip
“Onun içinde arka tarafını sök içinde bir kasa var onun içinde bana getirir misin?”
Alex hızla başını sallayıp ayaklandı. Dolabın kapağını açıp gömlekleri bir kenara itti. Arka kapağını alıp yere koydu. Sandığı açtığında ‘Klik’ ses odada yankılandı. Siyah günlüğü alıp Jewel’in eline verdi.
Jewel, günlükte daha önce okumuş olduğu yeri açtı.
Jewel “Buradaki tarih Marki’nin iyileştiğini açıkladıklarından bir hafta öncesi. Marki John, Penumbra ormanına gittiğini yazmış. Sonrasında ise günlük üç günü boş. Oysa ki günlüğün öncesinde ve sonrasında hiçbir günü atlamamış.”
Alex “Yani onu Oblivionların iyileştirdiğini bu yüzden açıklamadıklarını mı söylüyorsun?”
Jewel günlüğü kapatıp yatağın kenarına bıraktı. Ellerini önünde birleştirip
“Bu sadece bir teori ama günlüğün tamamına baktığında tek mantıklı olan taraf bu. Çünkü Marki bu günlüğe çok önem veriyordu öyle ki kaybolduğunu anladığında tüm başkenti ayağa kaldırmıştı”
Jewel gerçekten bunun doğru olduğunu dilesede bir Oblivionu nasıl ikna edeceğini kavrayamıyordu.
Alex yüzünü sıvazlayıp ” Peki bu günlük genç efendinin eline nasıl geçti? ”
Jewel” Bu da benim sırrım olsun”
Alex “Lütfen İblis Peru’yu kullandığını söyleme lütfen”
Jewel bir yanıt vermeyince Alex sandalyeden hızla kalktı. Sesini kısarak
“Aklınızı mı kaçırdınız genç efendi. Bu
gücü bir önceki kral yasaklamıştı. Öğrenilir ise öldürülürsünüz. Lütfen bu durumu ciddiye alın”
Jewel “Sakin ol kimse bilmeyecek veya öğrenemiyecek. Mutlu olman gerekmez mi eğer teorim doğru ise artık acı çekmiyeceğim”
Alex hak verdiği için bir süre sessiz kaldı.
“Peki bu doğru diyelim. Marki’yi bir Oblivion iyileştirdi. Onlardan biriyle nasıl karşılaşıcaz ki kıtayı fetheden kral zamanından beri sürekli anlaşma yapmak için elçiler gönderildi. Ama yinede hiçbir elçi bir Oblivion ile karşılaşmadığını söyledi.”
Jewel” Çünkü hiçbiri ormanın derinliklerine gidemedi. Hepsi derinliklerde artan mana yoğunluğunu kaldıramıyordu. Buna babamda dahil”
Alex “Güvendiğim birkaç kişiyi ormanın sınırlarına yerleştireceğim. Geçen ay festivaldeyken sizde hissetmiştiniz o aurayı. Zeke’nin dediğinide duydunuz son zamanlarda Oblivionlar çok sık sınırlara uğrar olmuşlar belki de şansımız yaver gider”
Jewel kafasını hafifçe sallamakla yetindi. Yatağının karşısındaki balkonun camına baktı. Bugün dolunay vardı.
*****
Estelle bir aydır kullandığı odada duvara yaslanmış yerde bağdaş kurmuş halde oturuyordu. Bir elinde annesinin ölümünden kalma kristali bir elinde de Perus’un verdiği tohumu çeviriyordu.
[Ne yapıyorsun velet yine]
Bir aydır neredeyse hiç sesi çıkmayan Erion’un konuşması ile Estelle irkilip annesinin kristalini yere düşürdü. Kristali eline geri aldığında Erion konuşmaya devam etti.
[Anı kristaline dikkatli bakmalısın Estelle]
“Anı kristali?”
[Söylemedim mi sana? O kristal içinde annenin anılarını barındırıyor]
“Bunu neden daha önce söylemedin bana?!”
[Fırsat bulamamışımdır ]
“Bir aydır nasıl fırsat bulamadın acaba nerede cirit atıyordun?”
[Imm. Öhöm özel meseleler]
“Açıkla Erion lafı dağıtma, anı taşı ne?”